![](http://i254.photobucket.com/albums/hh92/eblogtemplates/polaroid/ico-hdr1.gif)
Bilkent TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf3ZE4VpKHU7xbTiD2u2ueeZ7A65wCr2uCiSIdN4FX3vfu6BGGhaxYix4i0fJ7n06iKOFykunreuKV2tAY5ELsywE85DA8PMPwBDQU9cP9v6ft00r7ggCJJbv3SqorKN1iPm6myIbtPhM/s1600/tarihce_2.jpg)
Genel Kurmay Başlanlığının ilgili yıllar
arasını kapsayan ve 1995 yılında yayınlanan “Politik ve Askeri Durum
Değerlendirmesi” raporunun son bölümü olan “İç Güvenlik Harekatı ve Terorle
Mücadele” başlığı altında bunlardan geniş olarak bahsedilmekte ve ilgili
bölümün hemen girişinde verilen bilgiler aşağıdaki gibiydi.
Belgede, terör örgütünün “Dört aşamalı hedef
stratejisi”, özetle şöyle ifade ediliyordu:
-Bölücü terör örgütü, ilk aşamada, kültürel
ve sosyal bazı hakların temin edilmesini,
-İkinci aşamada özerk veya federasyon tipi bir yönetim sisteminin oluşturulmasını,
-Üçüncü aşamada, ülkemiz topraklarında sözde Kuzey Kürdistan devletinin kurulmasını,
-Son aşamada ise bağımsız ve birleşik, sözde Büyük Kürdistan devletinin oluşturulmasını hedeflemiştir.
-İkinci aşamada özerk veya federasyon tipi bir yönetim sisteminin oluşturulmasını,
-Üçüncü aşamada, ülkemiz topraklarında sözde Kuzey Kürdistan devletinin kurulmasını,
-Son aşamada ise bağımsız ve birleşik, sözde Büyük Kürdistan devletinin oluşturulmasını hedeflemiştir.
2012 yılına geldiğimizde örgütün bu
hedeflerinne kadarına ulaşmayı başardığının ve ordumuzun o günden bu güne
gelene değin yaşadığı olayların değerlendirilmesini siz değerli okurlara
bırakıyorum.
Çelik Harekâtı 1995 yılında, Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı o güne değin PKK'ya
yapılmış en buyuk askeri harekatın adıdır.
Bu harekat 1994-1995 yılları arasında Kuzey Irak'ta yapılmıştır. Türk askerlerinin komutanlğını General Osman Pamukoğlu yürütmüştür. Türkiye harekatın amacının bölgeyi 2.800 PKK'lı Teröristi temizlemek olduğunu açıklamıştır. Harekata Türkiye tarafından 35.000 asker ve 10.000 köy korucusu katılırken, PKK'nın kaç teröristle katıldığı bilinmemektedir. Türkiye 64 askerini kaybederken, PKK'lı teröristlerin kayıp sayısı 555 olarak açıklanmıştır. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller idi.
Bu harekat 1994-1995 yılları arasında Kuzey Irak'ta yapılmıştır. Türk askerlerinin komutanlğını General Osman Pamukoğlu yürütmüştür. Türkiye harekatın amacının bölgeyi 2.800 PKK'lı Teröristi temizlemek olduğunu açıklamıştır. Harekata Türkiye tarafından 35.000 asker ve 10.000 köy korucusu katılırken, PKK'nın kaç teröristle katıldığı bilinmemektedir. Türkiye 64 askerini kaybederken, PKK'lı teröristlerin kayıp sayısı 555 olarak açıklanmıştır. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller idi.
İç güvenlik harekatının
yoğun olarak sürdüğü 1995 yılının Mart ayında, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve TRT’nin
işbirliği ile ‘’ Haydi Türkiye Mehmetçik’le Elele ‘’ kampanyası düzenlenmiştir.
Gerek yurt içi, gerekse yurt dışından halkımızın olağanüstü ilgi gösterdiği ve
gönülden katıldığı kampanyada 2.7 trilyon TL toplanmıştır. Toplanan bu
bağışlarla, ülke savunması ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için canlarını
hiç çekinmeden tehlikeye atan ve bu uğurda kolunu, bacağını, uzvunu kaybeden
kahraman gazilerimiz için hizmet verecek, çağdaş bir rehabilitasyon ve bakım
merkezi kurulması kararlaştırıldı. Bu merkezi gerçekleştirmek üzere kurulan TSK
Elele Vakfı, TSK rehabilitasyon ve bakım merkezi projesini süratle uygulamaya
koydu. Kaynağın nemalandırılması sonucunda, 105 milyon ABD doları harcanarak 35
ay gibi kısa bir sürede tamamlanan tesis, 21 Nisan 2000 tarihinde hizmete
açıldı
Buraya kadar kuruluş nedeni
ve tarihçesi hakkında kısaca bilgi vermeye çalıştığım merkezi bir Emek Bahçeli
Eski Dostlar grubundan on bir arkadaşımla Kasım 2012’de ziyaret etme şansı
buldum. Öncelikle bize söylendiği gibi grubumuz adına Genel Kurmay Başlanlığı’na
bir faks çekerek izin istedik, yaklaşık on gün sonra gelen cevapta ziyaret
edebileceğimiz merkezin adresi ve iletişim kuracağımız onbaşının adı ve
telefonu yine bir faks ile bize bildirilmişti.
Onbaşı ile iletişime geçerek
ziyareti gerçekleştirmemiz için gerekli koşullar hakkında bilgi edindik. Çok
kalabalık olmamız oneriliyordu , on kişi olduğumuz takdirde yatan hastaları da
ziyaret edebileceğimiz, çiçek getirmememiz, ancak pasta, tatlı, börek vb
yiyecekleri getirebileceğimizi öğrendik.
15 Kasım 2012, saat 13.45 de hepimiz Bilkent’de Atatürk Hastanesi’ni geçince hemen sağda yer alan TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi’nin önünde elimizde paketlerimizle hazırdık. On bir kişi olmamıza rağmen bin üçyüz kişilik bir grubu temsil ettiğimiz için öncelikle merkezin önünde bir resim çektirmek istedik. Sırtımızı giriş nizamiyesine vererek verdiğimiz pozun ardından bir askeri gorevli gelerek güvenlik sensörlerinin fotoğraf makinasını algıladığını ve fotoğraf çekmenin yasak olduğunu, ilgili resmi silmemizi de isteyerek kibarca hatırlattı. Ne yapalım yasak, yasaktı itiraz etmedik.
Bizi kapıda karşılayan onbaşı Genel Kurmay Başkanlığının faksında bize bildirilen onbaşıydı. Bir süre bekledikten sonra onu izlememiz söyledi. Aslında hiç birimiz birbirimize itiraf etmemiş olsak bile az sonra neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz ve gazilerimizle yüzyüze geldiğimizde ne diyeceğimizden emin olamadığımız için oldukça gergindik.
Kendi aramızda sohbet ederek onbaşı ve bize merkezi gezdirecek gorevlinin peşine takıldık. Bizi geniş ve konforlu bir konferans salonuna aldılar. Burada bizim çekmemiz yasak olmasına rağmen merkezin fotoğrafçısı gelerek bir grup fotoğrafımızı çekti. Ön iki sıradaki koltuklara yerleşerek beklemeye başladık. Bir tanıtım konuşması dinleyeceğimizi düşünürken salon karardı ve ekrana Merkezin tanıtımını yapan ve ortalama on dakika sürecek olan görüntüler yansımaya başladı. Gezimiz sırasında görmediğimiz pek çok alanı bu filmde amaçları ile görmüş olduk. Burası gerçekten son derece modern, büyük, üretken ve donanımlı bir tesisti. Merkezde tedavi gören hastalar tıbbın geldiği son noktayı yansıtan modern ortam, yontem ve cihazlarla tedavilerini goruyorlardı. Sadece gazilerimiz değil, gazi, şehit yakınları ve belirli bir kontenjan dahilinde sivillerde bu merkezde tedavi olma imkanına sahiptiler. Fiziksel ve Ruhsal rehabilitasyon için gerekli her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü.
15 Kasım 2012, saat 13.45 de hepimiz Bilkent’de Atatürk Hastanesi’ni geçince hemen sağda yer alan TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi’nin önünde elimizde paketlerimizle hazırdık. On bir kişi olmamıza rağmen bin üçyüz kişilik bir grubu temsil ettiğimiz için öncelikle merkezin önünde bir resim çektirmek istedik. Sırtımızı giriş nizamiyesine vererek verdiğimiz pozun ardından bir askeri gorevli gelerek güvenlik sensörlerinin fotoğraf makinasını algıladığını ve fotoğraf çekmenin yasak olduğunu, ilgili resmi silmemizi de isteyerek kibarca hatırlattı. Ne yapalım yasak, yasaktı itiraz etmedik.
Bizi kapıda karşılayan onbaşı Genel Kurmay Başkanlığının faksında bize bildirilen onbaşıydı. Bir süre bekledikten sonra onu izlememiz söyledi. Aslında hiç birimiz birbirimize itiraf etmemiş olsak bile az sonra neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz ve gazilerimizle yüzyüze geldiğimizde ne diyeceğimizden emin olamadığımız için oldukça gergindik.
Kendi aramızda sohbet ederek onbaşı ve bize merkezi gezdirecek gorevlinin peşine takıldık. Bizi geniş ve konforlu bir konferans salonuna aldılar. Burada bizim çekmemiz yasak olmasına rağmen merkezin fotoğrafçısı gelerek bir grup fotoğrafımızı çekti. Ön iki sıradaki koltuklara yerleşerek beklemeye başladık. Bir tanıtım konuşması dinleyeceğimizi düşünürken salon karardı ve ekrana Merkezin tanıtımını yapan ve ortalama on dakika sürecek olan görüntüler yansımaya başladı. Gezimiz sırasında görmediğimiz pek çok alanı bu filmde amaçları ile görmüş olduk. Burası gerçekten son derece modern, büyük, üretken ve donanımlı bir tesisti. Merkezde tedavi gören hastalar tıbbın geldiği son noktayı yansıtan modern ortam, yontem ve cihazlarla tedavilerini goruyorlardı. Sadece gazilerimiz değil, gazi, şehit yakınları ve belirli bir kontenjan dahilinde sivillerde bu merkezde tedavi olma imkanına sahiptiler. Fiziksel ve Ruhsal rehabilitasyon için gerekli her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü.
Sunumun arkasından yine
onbaşı ve görevlimizin peşine takılarak başka bir binaya giriş yaptık, aslında
sadece bir sosyal grup olarak boylesine resmi ve hazırlıklı bir karşılamayı hiç
birimiz beklemiyorduk. Artık odalarında gazilerimizi ziyarete gelmişti sıra.
Biz asansörle ilgili kata geldiğimizde gelirken yanımızda getirdiğimiz
yiyecekler çoktan hazırlanarak odalara servis edilmişti bile. Girdiğimiz her
odada getirdiğimiz yiyecekleri düzenle hazırlanmış ve tabaklara konulmuş olarak
gördük.
İlk odaya girmeden önce derin bir nefes almam gerekti, bizi gezdirmekle gorevli kişi bize pek çok hastanın ilgili saatte tedavi veya kendisine verilen programı uygulamak üzere başka yerlerde olduklarını söyledi. Odalar oldukça geniş havadar ve son derece modern dizayn edilmişti. Bir odada dört Gazi kalabiliyordu. Her odanın girişinde küçük bir koridor ve bu koridorlarda odada kalanların kullanabilecekleri ortak bir tuvalet ve banyo yer alıyordu.
İlk odaya girmeden önce derin bir nefes almam gerekti, bizi gezdirmekle gorevli kişi bize pek çok hastanın ilgili saatte tedavi veya kendisine verilen programı uygulamak üzere başka yerlerde olduklarını söyledi. Odalar oldukça geniş havadar ve son derece modern dizayn edilmişti. Bir odada dört Gazi kalabiliyordu. Her odanın girişinde küçük bir koridor ve bu koridorlarda odada kalanların kullanabilecekleri ortak bir tuvalet ve banyo yer alıyordu.
En büyüğü yirmi yedi yaşında
pırıl pırıl gençlerle tanıştık, her biri yüksek moralli ve iyi durumdalardı.
Bir çoğu Şırnaki Yüksekova vb yerlerde yaralanmışlar, bir kısmı da bu görevler
sırasında uzuvlarını kaybetmişlerdi.
İlk odadan itibaren adım
attığımız her oda da gidiş amacımızı onlara minnetimizi göstermek iken, bir
kuru teşekkürün ne kadar anlamsız olduğunu düşündüm durdum. Biz söyleyecek
kelime bulamayan on bir kişi odalara girdiğimizde onlar ayağa kalktılar, bizi
saygı ve guler yüzle karşıladılar, sessizliği bozmak için bir şeyler soylemeye
çalıştılar. Ancak ikinci odadan sonra biraz konuşma cesareti bulabildik
kendimize ve onlara yaşlarını, nereli olduklarını, nerede görev yaptıklarını sorduk
ve neden orada olduğumuzu kısaca anlatmaya çalıştık. Bu kısacık sohbetlerde
bile kimimiz dolan gözlerini saklamaya, kimimiz derin derin nefesler alarak
rahatlamaya çalışıyordu. Ama onlar vatan icin feda ettikleri gencecik bedenlrinden
fışkıran yaşama bağlılık dolu bir enerji ile gülümsüyorlardı bize.
Bu çocukların vatani
görevlerini yaparken yaşadıkları bu olaylar neticesinde başta uzuvlarını
kaybedenler olmak üzere, o koridorlarda dolaşmanın ne faydası vardı diye sorup
durdum kendime. Bundan sonraki hayatlarında bizim o gün orada olmamızın bir
katkısı olacak mıydı? O koridorlarda dolaşırken karar verdim bu yazıyı yazmaya,
en azından çok fazla bilinmediğini düşündüğüm böylesine başarılı ve anlamlı bir
merkezin tanııtımına bir parça olsun katkım olurdu belki.
Gazileri odalarında ziyaret
ettikten sonra rehabilitasyonun bir aşaması olan meslek edindirme atölyelerini
gezmeye gittik. Burada elsanatları, bilgisayar vb mesleklerin eğitimleri
bulunan bir çok atölye vardı. Ziyaret ettiğimiz saatlerde atölyelerin eğitim
saatleri olmadığı için herhangi bir eğitim anına şahit olamadık. Ama geniş bir
alana yayılmış ve oldukça ferah düzenlenmiş bu alanlarda eğitim alan
gazilerimizin sonunda meslek sertifikaları alarak dilerlerse ayrıldıktan sonra
bu meslekleri icra edebileceklerini öğrendik. Burada tedavi gören gazilere ayrıca
hayatlarının geri kalan kısmında gazi maaşı ile birlikte devam edebilecekleri
işler yine Elele Vakfı tarafından bulunuyordu. Yine bu atölyelerde üretilmiş
ürünler atölyelerin satış alanında müşterilerini bekliyordu. Hepimiz gücümüz
yettiğince ufak tefek bir şeyler alarak bu emeğe katkı sağlamaya çalıştık.
Yine atölyelerin bulunduğu katta özürlü olarak hayatını devam ettirmek zorunda kalan gazilerimize özel bir sokak hazırlanmıştı, bir aracın bile park edildiği bu sokakta logar kapağı, kaldırım ve daha bir çok ayrıntı düşünülmüştü, sokağın iki yanlı kenarına dizilmiş odalarda bir banka, bir ev, bir market vb günlük hayatta sıkça ziyaret ettiğimiz mekanlar yer almaktaydı.
Yine atölyelerin bulunduğu katta özürlü olarak hayatını devam ettirmek zorunda kalan gazilerimize özel bir sokak hazırlanmıştı, bir aracın bile park edildiği bu sokakta logar kapağı, kaldırım ve daha bir çok ayrıntı düşünülmüştü, sokağın iki yanlı kenarına dizilmiş odalarda bir banka, bir ev, bir market vb günlük hayatta sıkça ziyaret ettiğimiz mekanlar yer almaktaydı.
Bu odalarda gazilere günlük
hayatlarını bir özürlü olarak daha kolay nasıl idame ettirebilecekleri
öğretiliyordu. O ana kadar sessizce
dinlediğimiz anlatıcımızı dostlarımızdan biri böldü;
“Peki ama televizyondan da
izliyoruz, şehit ailelerinin evlerini gösteriyorlar, burada sağladığınız bu
düzeni buradan çıktıktan sonra sağlayabilmeleri için bu insanların belirli bir
ekonomik gücü olması gerekiyor. Ayrıca aileleri ve yakın çevrelerinin
bilinçlendirilmesi de gerekiyor.”
Bize anlatımı yapan uzman da
belli ki aynı görüşe sahipti ve anlatmaya başladı;
“Yurt dışında devlet gaziler
bakım merkezinden ayrıldıktan sonra yaşam alanlarını yeni yaşam koşullarına
göre düzenliyor bütün masrafları üstlenerek ama ne yazık ki ülkemizde boyle bir
şey söz konusu değil”, dedi. “Ayrıca bir rehabilitasyon uzmanı olduğundan
aslında bu eğitimleri yakın çevrenin de bilinçlendirilmesi ve yaşam alanlarının
keşfi açısından gazinin yaşam ortamında yapması gerektiğini” söyledi. Yani her
gazi için aslında bir alan çalışması yapılması gerekiyordu, bunca ileri düzey
bir merkezde bile bu henüz mümkün olamıyordu. Umuyoruz ki ilerleyen zamanda
milletimizin de sağlayacağı destekle bu aşamaya da gelinir. Çünkü gerçekten
sağlanan ortam ve koşullar o kadar mükemmeldi ki, Anadolu’nun herhangi bir
yerinden gelip burada tedavi gören ve ardından kendi yaşam alanına dönen
gaziler gerçek yaşamın içinde ikinci bir tramva yaşama riski ile karşı
karşıyaydılar. Bu da bir anlamda burada verilen bütün emeğin ruhsal anlamda
boşa gitmesi de demekti.
Merkeze bunca güven ve
hayranlığımı kazanmasının tek sebebi elbette ki o gün yaptığımız ziyaret
değildi. Çünkü bir çoğumuz biliyorduk ki ziyaretler veya denetimler sırasında
her şeyin sorunsuz ve parlak gosterilmesi ülkemizde adettendi.
O gün gördüğümüz tüm hasta
ve çalışanların güleryüzü ve yaydıkları enerji inanılmayacak kadar güzeldi ve
bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak elbette içimizde acaba bize mi böyle
gösteriliyor diye bir şüpheye kapıldık.
Çalıştığım iş yerinde bir
arkadaşım vardı askerlik görevi sırasında omiriliği kırılmış ve bir yıl GATA’da
arkasından bir buçuk yıl da bu tesiste tedavi görmüştü. Merkeze gitmeden öncede
ondan kısa bilgiler almıştım, ama döndüğümde merkezin parlaklığı karşısındaki
hayranlığımı gönül rahatlığı ile hissedebilmek için yeniden onunla konuşma
ihtiyacı duymuştum.
Merkez ziyaretimizden çok
önce orada gördüğü tedavi ve doktoru ile ilgili çok güzel şeyler anlatmıştı.
Döner dönmez onu arayıp merkez hakkındaki hayranlığımı ve bu hayranlıktan
dolayı duyduğum garip güvensizlikten bahsettim. Sağolsun beni kırmadı ve yanıma
geldi. Merkezdeki her şey her zaman aynı gördüğümüz gibiydi. Herkes çok güler
yüzlü ve moralliydi.
Peki ama böylesine tramva
yaşamış bu genç insanlar nasıl oluyorda böyle olabiliyorlardı? Aslında
elbetteki ilk aşamada boyle olmuyordu. Kendiside aslında çok daha kısa zamanda
iyileşebileceğini ama başlangıçta odasına gelen sevdikleri, paşalar dahil
küfrederek kovduğunu anlattı. Çünkü ona artık yürüyemeyeceği söylenmişti. Ama
sonraki dönemde aldığı psikolojik destekle ikna olmuş, tedavisine başlanmış ve
tedavinin sonunda bastonsuz yürüyecek hale gelmişti. Benimle birlikte çalıştığı
yerdeki işini de ona Elele Vakfı bulmuştu, o da merkezde gördüğümüz diğer
gencecik çocuklar gibi pırıl pırıl ve hayat doluydu.
Biz merkeze gitmeden önce
selamını iletmem için bana orada sürekli kalan bir arkdaşının adını vermişti.
Ziyaret sırasında onunla görüşme imkanı da bulduk. Arkadaşımın ziyaretlerinin
seyrekleştiğinden şikayet etmişti gülerek. Bende dönüşte bu şikayeti de
sorularımla birlikte ona ilettim. Cevabı çok içimi acıtmıştı;
“Ben yürüyemezsin dendiği halde yürümeyi başardım, ama orada hala tedavi görmeye devam eden ve yürüyemeyen arkadaşlarım var. Ben gittiğimde aileleri ve çevreleri bak o başardı ve yürüdü sen hala başaramadın diyorlar, ve ben çok üzülüyorum”
“Ben yürüyemezsin dendiği halde yürümeyi başardım, ama orada hala tedavi görmeye devam eden ve yürüyemeyen arkadaşlarım var. Ben gittiğimde aileleri ve çevreleri bak o başardı ve yürüdü sen hala başaramadın diyorlar, ve ben çok üzülüyorum”
Kendi yürüme hikayesini
anlattığında zaten merkeze gelmesini sağlayan tramva yetmezmiş gibi birde aşmak
zorunda kaldığı kendi iradesi ve nefsi ile mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Savaş merkezde tedavi görmekle sona ermiyor aslında yeniden başlıyordu. Anlık
bir kurşun, mayın ya da benzeri bir ateşli silahın yarattığı sonuçlar insan
hayatında irade ve azimle devam eden bir savaşa neden oluyor ve bu savaşı galip
bitirenlerin sayısı da anladığım kadarıyla çok da fazla olamıyordu eger bir
uzun kaybı söz konusu ise.
Biz o koridorlarda odalarında ziyaret ederken bu gencecik insanlar bu mücadeleyi kazanmaya çalışıyorlar yine de bizden daha hayata bağlı ve dimdik duruyorlardı. Biz de hayatlarında yaşadıkları bu uzuv kaybı ve tramvalar için kuru kuru bir teşekkür edebiliyor ve ardından kendi hayatlarımıza geri dönüyorduk. Kimdik ki biz onlar için?
Biz o koridorlarda odalarında ziyaret ederken bu gencecik insanlar bu mücadeleyi kazanmaya çalışıyorlar yine de bizden daha hayata bağlı ve dimdik duruyorlardı. Biz de hayatlarında yaşadıkları bu uzuv kaybı ve tramvalar için kuru kuru bir teşekkür edebiliyor ve ardından kendi hayatlarımıza geri dönüyorduk. Kimdik ki biz onlar için?
Tüm bu düşüncelerin sonunda
en azından bu ülke de güvenle ve vicdanım rahat bağış yapabileceğim bir yer
buldum nihayet. Sizde en azından bu yazıyı yaygınlaştırarak onlara ulaşacak
ellerin artmasına bir katkı sağlayabilirsiniz.
Çünkü kapısından girdiğiniz andan
itibaren bambaşka bir dünya olan bu merkez gerek askeri bir yapı olması gerekse
vakıf olması nedeniyle reklama ağırlık vermemesi sonucunda bir çoğumuz
tarafından bilinmiyor. İnternet sitesinden daha detaylı bir çok bilgi ve
fotoğrafa ulaşabileceğiniz merkezin tanıtımını yapmayı ben kendi adıma bir
sosyal sorumluluk olarak görüyorum.
Saygı ve sevgilerimle
Saygı ve sevgilerimle