kimiz ki biz?

Bizler, aslında sizlerden biriyiz. Hepimiz kendi hayat hikayemizin kahramanlarıyız. Başrolde kalabilmek için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Hepimiz birer abanoz ağacıyız. Kökleri toprağa sımsıkı sarılmış, masmavi gökyüzüne dallarını uzatmış birer hayat ağacıyız. Bu hayat ağacı ormanında sizlerinde daima gökyüzüne uzanan şanslı ağaçlar olmanızı dileriz.

söz uçar, yazı kalır

Yeryüzündeki her ağacın bir hikayesi vardır. Bu blogda yer alan her abanozunda öyle.. Abanozlar kendi hayat hikayelerini yazarlar. Kök saldığımızı sandığımız bu güzel ormandan ayrılmadan önce, ruhumuzu verdiğimiz her bir abanoz ağacının anlatacak çok hikayesi olacak. Bizi takip etmeye devam edin.

ERKEK BEYNİ

Daha önceki yazım kadın beyni ile ilgiliydi. Eh malum bir de bu işin erkek tarafı var. “Kadın Beyni”nin yazarı Louann BRIZENDINE, olaya erkek tarafından bakarsak, nasıl iletişim sağlanacak, erkeklerin yaşadığı ya da hayata bakış açısının ne olacağını bizlere detaylı bir biçimde “Erkek Beyni” başlıklı kitabında anlatmış.

Erkek beyni sorun çözmeye odaklanmış olarak inşa ediliyor. Bilgiyi işleme ve duygusal sorunları çözmede kadın beyninden faklı beyin devrelerini kullanılıyor. Erkek beyni, eş ve çocukları koruma durumunda aniden devreye giriyor ve bu sistem, buluğ çağından itibaren sürekli devrede olan bir sistem.

Erkekler hep şu soruyu sorarlar; kadınlar ne ister? Aslında hepsi bunun en başından beri farkında. Gülcü, cesur ve bağımsız olmak onlar için temel neden. Ancak korku ve acıları zapt etme, hisleri saklama ve zorluklar karşısında güçlü olup özgüvenlerini kaybetmemek zorundalar ve bu baskıyla büyütülüyorlar. Aslında onların da sevgi ve ilgiden en az bizler kadar mutlu oldukları bir gerçek. Fakat bunları gösterdikleri takdirde diğer erkek ya da kadınlar tarafından “zayıf” olarak değerlendirilme korkuları da yok değil.

Testosteron, kasların büyümesine, motor becerilerinin gelişmesine ve itiş, kakış oyunlarına hazırlanmasına yarayan hormondur. Küçük erkek çocuklarının beyin yapıları hareket etmeye programlıdır. Kız çocuklar iletişim ve sosyallikle ilgilenirken, erkek çocuklar hareketle hayata devam ederler. Erkek ve kızlar farklı etkinliklerle ilgilenmektedirler. Kız çocuklara oranla, bir kere sinirlendiler mi sakinleşmeleri daha geç olmaktadır.

Erkek çocuklar göz teması yerine, hareket eden nesnelere odaklanırlar. Siz, “dur”, “yapma” demeden bir çocuk büyütebilen bir anne hayal edebiliyor musunuz? Açıkcası benim hayal dünyam bu kadar geniş değil. Genç erkek beyinleri cezalandırılma riskine karşı, istediklerini almaya yönelik olarak işliyor. Risk alabilme kapasiteleri, kız çocuklarına oranla çok yüksek.

Üç buçuk yaşından itibaren bir erkek çocuğuna en büyük hakaret, onu kız olarak nitelendirmek. Bu kavram onu çok daha fazla saldırgan hale getiriyor. Kız oyuncaklarıyla oynayan bir çocuğu, diğer erkek çocuklar oyunlarına almıyorlar. Kızlar resimlerinde çiçek, ev, bebek çizerlerken, erkek çocuklar uçak, araba vs çiziyorlar. Bu yaş ve birkaç sene sonrası içinde gaz çıkartmak, küfürlü konuşmak kendileri için inanılmaz eğlenceli geliyor. Hatta sonuçlarına katlanmak pahasına sınırları zorlamaktan çekinmiyorlar.

Yazarın bir de “alfa çocuk” tabiri var. Bunlar ebat olarak iri olan çocukların aksine, olaylar karşısında pes etmeyen çocuk tipleri. Her şeyi göze alabilen çocuklar. Yapılan testlerde bu çocukların testosteron seviyeleri diğerlerine oranla yüksek çıkmış. Küçük yaşlarda yapılan bu tespit, buluğ çağında da bunların testosteronlarının yüksek olacağının göstergesi oluyormuş. Bu çıkan sonuç da ilerdeki hiyerarşide (hiyerarşi kavramı erkek beyninde çok önemli bir kavram) alacağı yerin yüksek olacağının göstergesiymiş. Özetle çocuğumuz ne kadar yaramaz ve direnişçiyse ilerde yüksek mertebelerde bulunacak diye kendimizi ferahlatabiliriz sanıyorum. Çünkü erkek çocuklar içgüdüsel olarak, erkek hiyerarşisi içinde nasıl başarılı olacaklarını öğrenmek zorunda olduklarını bilerek yetişiyorlar. Yazar hareketli çocukların daha iyi öğrendiklerini savunuyor.

Kitapta ilgimi çeken bir örnek oldu. Bir matematik sorusunu nasıl cevapladıklarını erkek çocuklar kelime kullanmadan el kol hareketleriyle anlatıyorlar. Kızlar ise sözel olarak ifade ediyorlar. Ancak erkeklerin çözüme ulaşma hızı kızlardan daha önce oluyor. Sonrasında kızlara, kelime kullanmadan hareketlerle soruyu yanıtlama ve çözme şekli öğretiliyor ve bu çalışma sonucunda, kızlar da erkeklerin soruyu cevaplama hızına yetişiyorlar.

Gelelim ergen beynine…

İlk tespit erkek çocuktaki koku. Bunu ben kendim de yaşadım. Oğlum ergenliğe ilk adım attığı yıllarda, yaklaşık 8-9 ay kadar ne çamaşırlarından, ne de odasından o değişik kokuyu temizleyememiştim. Ne ter, ne başka bir şey. Yediği katkılı gıdalara bağlamıştım hep, odasına girmek istemiyordum. Çamaşırlarını üst üste yıkamama rağmen temiz kokusu gelmiyordu çamaşırlarından. Bu süreç bittiğinde, artık koku kendini, rutine bindirmişti, hepimizin rutin kokusundan bir farkı kalmamıştı. Ama gerçekten dayanılacak bir koku değildi. Testosteronlardaki hızlı yükselişin sebep olduğu bu koku, erkek çocuklarının ilgisini de başka bir yöne, dişi bedenine çeviriyormuş…

Bu evrede yazar, çocuğu başıboş bırakmadan serbest bırakmak adına hassas manevralar yapmamız gerektiğini söylüyor. Ergenlik döneminde çocuklar bilerek zorluk çıkartmıyorlar, bu sorun, beyinleri geleceği düşünebilmek için yeterli donanıma sahip olmadığından ortaya çıkıyor.

Bu yaştaki çocuklarımızın ders çalışmalarındaki sorun, hepimizin sorunu. Yazar beyne başlayan hormon saldırısı neticesinde, aslında çocukların derslerle ilgisi olduğunu, kötü notlarından endişe duyduğunu fakat hormonlar yüzünden ilgilerin başka yönlere kaydığını ve bununla baş etme yetenekleri henüz gelişmediği için de bu sorunun yaşandığını söylüyor.

Bu yaşlardaki diğer bir sorun ise, uyku. Erkeklerin uyku saatleri bu yaşlarda kaymaya başlıyor. Kızlardan yaklaşık 1 saat daha geç yatıyorlar ve geç kalkıyorlar. Hatta yazar okul saatlerinin 1 saat ileri alınması durumunda, başarıda artış bile olabileceğini söylüyor. Bu durum daha ileriki yıllarda da erkeklerin biz kadınlardan daha geç yatmalarını açıklıyor sanıyorum.

Erkekler arasında kızgın bir yüz ifadesi gücü elde tutmak için kullanılıyor. En yüksek testosteron seviyesinin sahibi, genellikle en kızgın yüz ifadesini yansıtanda gizliymiş. Kızgın bir yüz ifadesi gören bir erkekteki testosteron seviyesi artıyor ve saldırganlıkla ilgili beyin devreleri harekete geçiyormuş…

Bu dönemdeki bir diğer husus da ilgisizlik. Ama bu neden oluyor ona bakalım. Ergenler, tekrar eden sözcüklere, cümlelere ket vuruyor, yani duymazlıktan geliyorlar. Tam duymazlıktan gelme denemez aslında, beyinlerindeki değişimlerden dolayı tekrar eden sözcükleri duymuyorlar. Sanırım biz annelerin en sık yaşadığımız ve bizleri çok da kızdıran bir konu bu… Yaşadığım için biliyorum…

Ergenliğin düsturu “ser verip sır vememek”ten geçiyormuş. Neden benim erkek çocuğum okulda ya da dışarıda yaşadıklarını bana anlatmıyor diye üzülmemize gerek kalmadı artık. Onların beyni bu şekilde işliyor.

Bu yaş çocukların en önem verdiği şey ise dış görünüş ve itibar. Bunlara hiç önem vermiyor gibi görünseler de aslında olay tamamen tersi imiş. Onaylanmak kadar önem arz eden bir konu yokmuş.

Bir ergen için, eğer üstte olamayacaksa, aldırmıyor görünmek önemli imiş.

Bir de öfkeli görünmek, çoğu zaman aslında bir blöfmüş ve özelliklede bunu her erkek bilirmiş. Enteresan….

Her yeni nesilde gençlerin fikirlerini savunmak için ebeveynlerinin fikirlerini reddetmeleri gerekir. Ailelerinden özerklik hakkı isteyerek, “beni rahat bırakın ve kendi hayatımı yaşamama izin verin” diye bağırmaları normalmiş…

Ergen beynini idare eden iki sistem var. Özetle gaz ve fren pedalı diyelim. Gaz pedalı her türlü riski göze almasını sağlarken, fren pedalı bunların doğru olup olmayacağını ya da zararı hesaplayan bir diğer sistem. Bu fren sistemi gelişmesini yirmili yaşların başında tamamladığı için, ergenler gerekli yerlerde frene basamıyorlar. Bu devrede “ebeveyn kontrolü şart” diyor yazar.

Bir diğer ilgimi çeken konuda şu oldu: annelerin bedensel yakınlığı ve kokusunun ergene itici geldiği. Araştırmacılar bu durumun aynı soydan gelenlerinin üremesini engellemek amacıyla evrim süreci içinde geliştiğini söylüyorlar.

Yavaş yavaş ergenimiz büyüdü. Erkek beyin devreleri tam gaz çalışmaşta. Bu durumda erkekler ne yapıyorlar biliyor musunuz? Çekici ve arzulanabilir kızlarla yeni bir yaşama başlıyorlar…

Genç erkek beyni….

Erkekler doğurgan kadınlara odaklanıyorlar. Bu evrimsel bir süreç. Kum saati biçimli vücudun (iri göğüs, ince bel, düz karın ve dolgun kalça), tüm kültürlerdeki erkekler için çekici olduğu kanıtlanmış bir bulgu.

Biz kadınlar ilgi duyduğumuz bir erkekğe ilk dakikalarda vücut diliyle karşılık veriyormuşuz. Bakın neler yapıyormuşuz? Tesadüfmüş gibi görünen ama kasıtlı olan yürüyüşümüz, yüzümüzde göz göze gelebileceğimize dair bir umut ifadesi. Bir kere bakışlar karşılaştıktan hemen sonra çeneyi eğme, kaşları çok hafif yukarı kaldırarak gülümseme. Çok kısa bir süre sonra da kafamızı o kişiye doğru eğerek gülümsemesine karşılık verme ve birazcık arkaya doğru yaslanma. Bu bedenin “ilgiliyim ama ihtiyatlıyım da” ifadesiymiş. Erkek beyni de bu hareketleri doğru çözerse sorun yokmuş, bunlar insan beyninin derinliklerinde çok önceden programlanmış olan davranışlar oluyormuş… bu hareketler, flörtleşme işaretleri olarak tabir ediliyor.

Gelelim ses tonu konusuna. Yüksek ve gür sesli kadınlar ya da erkekler hep ilgi çekici olanlarmış. Ancak her iki cins de cinsellikte cırtlak ya da ince ses tonunu tercih ediyormuşuz. Bir de koku önemli. Eğer ilgilenilen kadın ya da erkeğin kokusu karşı tarafa kötü geliyorsa, bu bir birliktelik için tamamen olumsuz bir işaret saylıyor. Bir de tükürük var önem arz eden. İlk öpücükle birbirine iletilen tükürük acilen beyne sinyaller gönderiyor ve kişilerin karşılıklı sağlık durumları konusunda beyinden onaylama ya da aksi bilgi geliyormuş.

Erkekler için eşleşme oyununu kazanmak, DNA’sını ve genleri bir sonraki nesle aktarmak yani skor anlamına geliyor. Kadınlarda ise koruyuculuk ve tedarikçi olup olmaması önemli. Araştırmalar bunun kadının ekonomik özgürlüğü ya da eğitimiyle alakası olmadığını gösteriyor.

Dört erkekten üçü, kadınların kendileriyle birlikte olmalarını sağlamak için yalan söylüyor yada gerçeği çarpıtıyorlar. Söyledikleri ya da davranışları da aşağı yukarı aynı oluyor. Erkekler varlıkları, statüleri ve işle ya da sosyal hayatlarıyla ilgili bağlantılarını abartıyorlar. Üstelikte yapılan araştırmalarda, erkekler yalan söylerken kadınlardan daha rahatlar… Bu dikkat edilesi bir konu…

Erkek beynindeki şehvet merkezinin, erkekleri çekici kadınları fark etmeye ve görsel olarak ayrıntılarını almaya yönlendirdiği bir gerçek. Cinsellikle ilgili devrelerini çalıştıran birisini gördüklerinde, beyinleri hızla bu konu hakkında düşünce üretiyor, ancak çok geçmeden bu konu bitiyor ve unutuyorlar. Bu durum bir erkek için gün içerisinde birkaç kez yaşanabilen bir durum. Erkekler bunun neden büyük mesele haline geldiğini ve kadınların bu yüzden niçin kendilerini tehdit altında hissettiklerini bir türlü anlayamıyorlar…

Aşk ve şehvette uyumun devam etmesi için tek şart cinsellik….

Araştırmalar, ortalama olarak bir erkeğin hayatı boyunca on dört farklı partner istediğini doğrularken, kadınlarda bu oran bir ya da iki olarak kalmış. Erkek beyninin bir kadını cinsel olarak çekici ya da sönük bulması, saniyenin beşte biri kadar bir süreyi alıyor, buna da karar veren bel altı beyin oluyor…

Seksten sonra erkeklerin uyuma isteğini biz kadınlar çözebilmiş değiliz. İşte çözümü… hormonlarda yaşanan değişim erkekleri uyutup, uyuşturuyor, zira bu hormonlar beynin uyku merkezini tetikliyor. Kadınlardaki hormon ise sarılıp yatma ve konuşma isteğini artırıyor. Ne kadar zıt çalışan hormonlara sahibiz. Ancak bunları bilmek ilişkinin sağlığı açısından olmazsa olmazı…

Gelelim baba beynine…

İşte bu nokta erkeklerin yelkenleri suya indirdiği, koruma, kollama duygularının ön plana geçtiği, hatta seksin bile geri plana atıldığı bir konu.

Bana ilginç gelen bir konu da; çocuklarıyla ilgilenen babaların testosteron seviyelerinin, ilgisiz babalara oranla daha düşük olduğu. Ancak babalık davranışlarını farklı hormon seviyelerinin mi sağladığı, yoksa ilgili bir baba olmanın testosteron seviyesini mi düşürdüğü kesin olarak bilinemiyor.

Bebeğin beynindeki duygu ve iletişim merkezleri, anne ve babayla farklı iletişim kurmalarına neden oluyor. Ebeveynler bunu ancak bebek daha az uyumaya (daha fazla uyanık kalmaya) başladıklarında anlayabiliyorlar.

Babalar iletişimlerini anne aracılığıyla kurabiliyorlar. Anne bir kapı kilidi. Eğer anne, babanın çocuklarına erişimine izin verirse babalar devreye girebiliyorlar. Anneler babaları cesaretlendirerek babanın işin içine girmesine izin verirse bu kilidi açıyorlar ya da eleştirerek kilitleyebiliyorlar. Bazı anneler var ki, babanın yerine dişi ebeveynlerin (kız kardeş, anne) çocuk için daha koruyucu ve kollayıcı olduğunu düşünüyorlar. Bu tip anneler babayla çocuğun iletişimine de sekte vurmuş oluyorlar. Oysa bir çocuğun babaya o kadar ihtiyacı var ki… Babayla geçirilen zaman, çocuğun özgüvenini artırıyor. Özellikle erkek çocuklar sataşarak, kavga, dövüşle bu gelişimi sağlıyorlar. Erkeklerin iletişim tarzının ruhunu bunlar oluşturuyor. Kızlarda ise durum farklı. Babalar kızlarının kendilerine verecekleri her role itirazsız uydukları için, kız çocukları için babalar bulunmaz bir oyun arkadaşı...

Gelelim disiplin konusuna. Bazı modern ebeveynlik stilleri rahat baba figürünü yüksek testosteronlu maço baba modeline göre daha iyi bir baba olmaya aday gösterse de, araştırmalar bunun tam tersinin doğru olduğunu söylüyor. İyi babalar saldırganca sakalaşabildikleri gibi saldırganca koruyucu da olabiliyorlar. Babaları sert olan çocuklar, (dayak yiyen çocuklar değil yalnız, özellikle vurgulanan bir konu bu) okul hayatlarında, babaları disiplinli olmayanlara göre daha yüksek not almışlar ve daha ileri aşamalara gelmişler. Disiplinci babaların erkek çocukları daha az davranışsal sorunlar gösterirken, kız çocuklar da daha az duygusal problem yaşamışlar.

Babalar, kızlarına yardım etmek için bir şey yaptıklarında kendilerini kızlarına daha yakın hissediyorlar. Onların sorunlarını çözerek, ister hayatlarındaki bozuklukları tamir ederek, isterse kırılan bebeğini onararak bağ kurarlar. Oğullarla ise yardım yoluyla bağ kurarlar. Ancak bu yardım genellikle oğulları daha güçlü yapmaya yöneliktir. Babalar, oğullarını hayata hazırlamayı kendi sorumlulukları olarak görürler.

Gelelim duygusal durumlara… hep şikayet ederiz, kocam ya da karım beni anlamıyor… yine olay beyinde bitiyor, devreler farklı çalışıyor. Bir kadın şikayetini ya da sıkıntısını dile getirdiğinde erkek, bu durumu 2-3 sn gibi kısa bir süre içerisinde algılıyor. Ancak beyindeki devreler kadınlarınkilerden farklı çalıştığı için doğrudan soruna çözüm aramaya odaklanıyor. Oysa biz kadınlar öyle miyiz ya? Bir kadın arkadaşım bana bir sorununu anlattığında hemen olayı içselleştirip, sanki o olayı ben yaşıyormuşum gibi onunla birlikte ağlamaya başlayabiliyorum. Oysa erkekler doğrudan çözüm bulmaya çalışıyorlar, bu devrelerin çalışma ritülelinden kaynaklanıyor. İçselleştirme onlarda yok… Erkekler kesin verileri hatırlarken, kadınlar verilerin yanında duyguları da hatırlıyorlar. Ancak bu çözüme odaklanma durumu kadınların beklentilerini karşılamadığı için öfke ve kızgınlığa sebep olabiliyor. “Beni hiç anlamıyorsun”a erkekler şaşırarak bakabiliyorlar. Bu konuya da dikkat etmek lazım….

Bir erkek partneri tarafından eleştirildiğinde beyni savunmaya geçiyor ve beyni öyle olmadığını söylüyor. Bu durumda erkek her türlü temastan kaçıyor. Eleştiri de dikkat edilmesi gereken bir konu…

Veeee olgun beyinler…

Sakin, huzurlu, hayatla daha barışık, duygulara daha önem veren, hiyererşi kavgasının azladığı bir dönem. Neden mi? Çünkü testosteron düşüşe geçiyor…

Kitapta olgun bir erkekle genç bir kadının (kızından sadece 6 yaş büyük) yaşadığı aşk örnek olarak verilmiş. Gerçekten okunmaya değer. Ancak burada bahsedilen olgun erkeklerin genç kadınlarla olan, eğlenmeye dayalı ilişkisi değil, yaşanılan ciddi bir aşk var ortada. Sakinleşen, içsel kavgaları azalan, daha nazik ve anlayışlı erkekler anlatılıyor bu bölümde.

Göz ardı edilmemesi gereken, erkeklerin andropoz döneminin kadınların menapoz döneminden farklı olduğu. Erkekler hayat boyu çocuk sahibi olabiliyorlar. Bu biz kadınlarda belli bir yaşta bitiyor (ben buna çok şükür demek istiyorum, çünkü zor bir iş bizimki).

Dede beyni ise en sevimli dönem. Çocuklar ve özellikle de torunlar için çok önemli bir dönem. Çünkü tamamen maddi ve manevi desteğin gerçekleştiği bir dönem, özellikle de torunlar açısındanJ

Biraz uzun bir özet oldu sankiJ Ama okunmasını tavsiye ediyorum… Kitaplar arasında git-geller yaşarken, biraz da nette araştırma yapınca erkek beyninin PC, kadın beyninin MAC olduğu yönünde bir yazı gördüm. Evet kadınlar daha karmaşık yapıya sahibiz. Erkekler daha açık ve netler. Naçizane fikrim, birlikte hareket edilerek sistemi güçlü kılmak. Tek tek çalışan bilgisayarlar yerine, cinsler arasındaki farkı anlamaya çalışarak, evlerimizde neden bir bilgisayar yönetim sistemi kurmayalım ki?

1 yorum:

  1. araştırmacı erkeklik dedi ki...
     

    http://static.fjcdn.com/gifs/The+Male+Brain_538013_3732748.gif röntgen

Yorum Gönder



 

Haberler