kimiz ki biz?

Bizler, aslında sizlerden biriyiz. Hepimiz kendi hayat hikayemizin kahramanlarıyız. Başrolde kalabilmek için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Hepimiz birer abanoz ağacıyız. Kökleri toprağa sımsıkı sarılmış, masmavi gökyüzüne dallarını uzatmış birer hayat ağacıyız. Bu hayat ağacı ormanında sizlerinde daima gökyüzüne uzanan şanslı ağaçlar olmanızı dileriz.

söz uçar, yazı kalır

Yeryüzündeki her ağacın bir hikayesi vardır. Bu blogda yer alan her abanozunda öyle.. Abanozlar kendi hayat hikayelerini yazarlar. Kök saldığımızı sandığımız bu güzel ormandan ayrılmadan önce, ruhumuzu verdiğimiz her bir abanoz ağacının anlatacak çok hikayesi olacak. Bizi takip etmeye devam edin.

TEACHER : Anne Sullivan, Gerçek bir Hikaye

TEACHER
ANNE SULLIVAN


Helen Keller

Bebeklik çağından itibaren kör-sağır ve dilsiz olması, onu pek çok meslektaşından ayıran önemli özelliğidir. Özrüne rağmen başardıkları, onu efsanevi bir kişilik haline getirmiştir. Beş lisan bilen, bisiklet, kano ve yelkenli ile gezintiye çıkan, yüzen, satranç oynayan Helen Keller, yazdığı makaleler ve bir dizi kitapla kendisini özürlülere yardımcı olmaya adamıştır. Başta Amerikan Görme Engelliler Vakfı olmak üzere çok sayıda organizasyonda görev almış ve görevleri nedeniyle dünyanın pek çok yerine seyahat etmiştir.

27 Haziran 1880 günü Alabama kırsalında küçük bir kasabada (Tuscumbia) Yüzbaşı Arthur Henley Keller ve Kate Adams Keller'ın kızı ve sağlıklı bir bebek olarak doğan Helen Keller, on dokuz aylık iken geçirdiği bir ateşli hastalık sonucu görme, işitme ve konuşma yetilerini yitirdi.

Çok huysuz ve bakımı zor bir çocuk haline gelen Helen'in ailesi çok zor duruma düşmüştü. Helen 6 yaşında iken Charles Dickens'in Genel Okur için Amerikan Notları adlı eserini okuyan annesi Kate Keller, başka bir kör ve sağır çocuk olan Laura Bridgman için yapılanlardan etkilenmişti. Bunun üzerine Baltimore'da bir uzman doktorla görüşmeye gittiğinde Helen'in bir daha asla görme ve duyma yetilerine kavuşamayacağı bilgisi teyit edilmişti ancak doktor, çocuğun eğitilebileceğini, bunun için sağır çocuklarla çalışan bir uzmanla görüşmelerini önerdi.

Böylece Helen'in ebeveynleri Graham Bell ile temas kurdular. Graham Bell, telefonun icadından sonra kendisini sağır çocukları eğitmeye adamıştı. Bell, aileye Perkins Enstitüsü ve Massachusetts Sağırlar Evi ile görüşerek bir öğretmen bulabileceklerini belirti. Böylece efsanevi öğretmen Anne Mansfield Sullivan ile tanıştılar. Kendisi de çok az görme yeteneğine sahip olan ve aynı kurumda eğitim görmüş bulunan Anne Sullivan, Hellen'a okuma - yazmayı, konuşmayı öğretti ve normal bir eğitim almasını sağladı.

Helen'in öğrenmeye başlaması, yaşamının ilk on dokuz ayında zihninde yer etmiş "su" sözcüğünden yola çıkarak başladı. Öğretmeni Anne Sullivan, Hellen'i bir su pompasının yanına götürüp elini oraya tutmuş ve hemen ardından eline "su" sözcüğünü yazmıştı. Bu ilk sözcüğü takip eden bir kaç saat içinde Helen, 30 yeni sözcük daha öğrenmeyi başardı. Perkins Enstitüsü, Hellen'in başarılarını kamuoyuna duyurduğunda Helen Keller, tüm dünyada tanınan bir karaktere dönüştü. Gençlik yıllarından arkadaşı Mark Twain, onun ünü hakkında şöyle dedi: Sezar, Büyük İskender, Napolyon, Homeros, Shakespeare ve bütün ölümsüzlerle aynı kulüpte buluşan insan. Bundan bin yıl sonra da en az bugünkü kadar ünlü olmaya devam edecek.

Helen Keller, 1890'dan itibaren konuşma dersleri almaya başlamıştı; ancak çok çabalaması, farklı kişilerle birlikte farklı teknikler deneyerek çalışmasına rağmen konuşması ancak Anne ve birkaç yakınının anlayabileceği sesler çıkarmak seviyesine gelebildi.

Helen Massachusetts'da körler okulunda, New York'ta sağırlar okulunda okuduktan sonra eğitimini Massachusetts'da, Anne ile birlikte 1896'da gittiği Cambridge School for Young Ladies adlı okulda sürdürdü. 1900'de ise günümüzde Harvard Üniversitesi ile birleşmiş olan, kadınların devam ettiği Radcliffe College adlı yüksek öğrenim kurumuna devam etti. Eğitimi boyunca ve yaşamının geri kalanında yanında Anne Sullivan vardı. Bu okuldaki zorlu çalışma, Anne'nin gözlerinin daha da bozulmasına yol açmıştı. Helen, 1904 yılında mezun olduğunda lisans derecesi alan ilk kör-sağır kimse ünvanını kazandı. Resmi eğitimi burada bitse de hayatı boyunca pek çok üniversiteden onursal doktora derecesi aldı.

Üniversite eğitimi sırasında Helen, hayat hikâyesini kaleme aldı. Hem normal, hem braille daktilosu ile yazdığı bu kitabı 1903'te yayımladı. Başlangıçta çok satılmasa da "Hayatımın Öyküsü" adlı bu kitap, sonradan bir klasik halini aldı. Kitaplarının en popüleri olan Hayatımın Öyküsü, 50 dile çevrildi.



Hellen Keller ve Anne Sullivan

Bu ilk kitabın yayımlanmasını sağlayan tanınmış sosyalist eleştirmen John Albert Macy ile çok iyi dost oldu. 1905'te John Albert Macy ile evlenen Anne, Anne Sullivan Macy adını aldı. Evlilik, öğrenci-öğretmen ilişkisini fazla değiştirmedi. Helen artık Macy çifti ile birlikte Massachusetts'da yaşamaya başladı. Helen Keller, bu dönemde çevresindeki dünyayı nasıl algıladığını anlatan "Yaşadığım Dünya" adlı kitabını yazdı. Sosyalist düşünce ile tanışması da aynı dönemde John Macy sayesinde oldu ve 1909'da Massachusetts Sosyalist Partisi'e üye oldu. 1913'te sosyalizm hakkındaki makalelelerini "Karanlığın İçinden" adlı kitabında topladı ve siyasi eğilimi böylece herkes tarafından öğrenildi.

Helen ve Anne takip eden yılları dünyayı gezip konuşmalar yaparak geçirdiler. Deneyimleri ve inançları hakkındaki konuşmaları, kalabalıkları çok etkilemekte idi. Konuşmalarda, Helen'in sözlerini Anne sözcük sözcük açıklıyor ve sonra soru-cevap kısmına geçiliyordu. Geçimlerini bu konuşmalar ile sağlamakta idiler ancak 1918'ten itibaren talep azalınca, bir vodvil sergilemeye başladılar. Helen'in ilk defa "su" sözcüğünü anladığı anı gösteren bu gösteri çok ilgi çekti. Hollywood'dan film yapma teklifi gelince hemen kabul ettiler ve Hellen'in hayatını anlatan bir film çekildi. Ancak Helen, 1919'da yapılan bu filmi hiç beğenmedi ve film beklenen maddi kazancı da getirmedi. Helen ve Anne vodvil turneleri ile hayatlarını kazanmaya devam ettiler.

1918'de üçlü New York'a yerleşti. Turneler devam etmekteydi ve kazandıkları hatırı sayılır miktarda para Amerikan Görme Engelliler Vakfı'na gelir olmaktaydı. Helen Keller, toplanan bağışlarla kör insanların ailelerinin yaşam koşullarını iyileştirmeye büyük katkıda bulundu.

1921'de Helen'in annesi Kate hayatını kaybedince tek yardımcısı olarak Anne kalmıştı. Ne var ki o da aynı yıl hastalandı ve 1922'de yaşadığı bronşit yüzünden sadece fısıldayarak konuşabilir hale geldi. Böylece Helen, sahnede yalnız kaldı. 1914'te onlarla sekreter olarak çalışmaya başlayan Polly Thomson, Anne'nin rolünü üstlenince bu güçlük aşıldı ve şovları yoluyla vakıf için kaynak sağlama işi sürdü. 1931'de İngiltere Kral ve Kraliçesi ile de tanıştılar.

Bu yıllarda Anne'nin sağlığı gittikçe kötüleşmekte idi. 1914'ten beri ayrı yaşıyor olmalarına rağmen 1932'de John Macy'nin hayatını kaybetmesi onu daha da sarstı ve 1936'da yaşamını yitirdi. Anne'nin ölümünden sonra Helen, Polly ile beraber Connecticut'a yerleşti. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Helen ve Poly, çalışmalarını sadece Amerikalı görme özürlüler için değil, tüm dünyadaki görme özürlüler için sürdürdüler; Japonya, Avustralya, Güney Amerika, Avrupa ve Afrika'ya gittiler. Onlar uzaklardayken evlerinde çıkan bir yangın, Helen'in üzerinde çalışmakta olduğu son kitabı "Öğretmen"'i yok etmişti. Bu kitapta Helen, Anne Sullivan'ı anlatmaktaydı.

1953 yıllında Helen Keller'in hayatı hakkında bir belgesel film yapıldı. "The Unconquered" adıyla çekilen film, daha sonra "Helen Keller in Her Story" adını aldı ve 1955 yılında "En İyi Uzun Metrajlı Film" dalında Oscar ödülü kazandı[1]. Helen, bu filmden sonra yeniden kitabı "Öğretmen" üzerinde çalışmaya başladı ve 1955'te yayımladı.

Polly Thompson, 1957'de geçirdiği kalp kirizinin ardından tam olarak iyileşemeyerek 1960 yılında hayatını yitirdi. Külleri, Washington DC'de Anne Sullivan'ın mezarının yanına gömüldü. Son yıllarında Polly'e bakan hemşire Winnie Corbally, Helen'in yardımcılığı görevini üstlendi.

1957'de Mucize İşçi adlı drama ilk defa gösterildi. Çocuk Helen'le iletişim kurmayı başaran Anne Sullivan'ı anlatan bu drama ilk önce ABD'de bir televizyon oyunu olarak sergilendi. 1959'da bir Broadway oyunu olarak yeniden yazıldı ve iki yıl boyunca çok ilgi çekti. 1962'de kendisi hakkında biyografik bir film olan The Miracle Worker çekildi. Bu filmde Anne'yi (Anne Bancroft) ve Hellen'i (Patty Duke) canlandıran oyuncular Oscar kazandı.

1961'de ilk kalp krizini yaşayan Helen, sosyal yaşamdan uzaklaştı. Katıldığı son etkinlik Washington, D.C.'deki Lions toplantısı oldu. Washington'a bu gidişinde Başkan Kennedy tarafından da Beyaz Saray'da ağırlandı.

Sosyal hayattan uzaklaşsa da Helen Keller unutulmamıştı ve 1964'te ulusun en büyük sivil madalyası olan Özgürlük Madalyası'nı Başkan Johnson'dan aldı. 1 Haziran 1968'de uykusunda iken hayatını kaybetti. Külleri Anne Sullivan ve Polly Thomson'ın yanına gömüldü

Alıntı : Vikipedi

Kuzin Abla

1 yorum:

  1. atatürkçü, liberal, ulusalcı, devrimci, halkçı dedi ki...
     

    Tabiki sosyalizm sınıfsal ayrımları kanunlar önünde kaldırmak yerine herkesin sefaleti şeklinde yorumlamıştır, diğer yandan çalışanın, üretenin, yapabilenin zengin yaşaması yolunu aynen sermayesi olan kişi gibi açmak yerine sefalette eşitlik ilkesine dayanır, günümüzde de zaten ben fakirim onlarda fakir olsunu savunan guruplar savunur. Ancak parasız zeki insanlarsa gücün kendinde olduğunu bildiğinden özgürlüğü savunmaktadır, günün birinde yükselen kendisi olacaktır.

    Ancak sosyalist her ülkenin sosyalizmden kurtulmaya çalışması teoriyle uygulama arasındaki farkın çok iyi göstergesidir. Güzel bir medeniyet için tüm insanları yok eden bir uygulamaya ya da acıyı hafifletmek için sürekli morfin almak gibidir.


    Sosyalistler kendi dar anlayışlarının dışındaki kitapları bilmezler halbuki dünyayı yönlendiren ve insanın bilgisini gerçeklik algısını geliştiren kitapların sosyalizmle bi ilgisi yoktur, çok kısıtlı bir kültürel anlayışa sahip olmaktadırlar, hiçbir zaman liberal anlayıştaki biri gibi zekice kurguları olamamaktadır, dünya bir futbol sahasıysa bunlar amerikan karşıtlığı diyerek amerikan futbolu oynamaktadırlar. Çünkü sosyalizmin Türkiye deki halini amerika yazmıştır, şimdi bile kendini amerika karşıtı sananlar yahudi lobisine tüm çamurları atarlar ki amerika aklansın. Bunların çoğu samimi bir şekilde vatanperverlik yaptıklarını sanırlar ancak eşede köşede büyümüş kandırılmış varoş salaklarıdır. Genelde sosyalizm bu tür gurupları iktidara gelmek için kandırır, halbuki liberalizmdeki sosyal uygulamalar çok daha geniş kapsamlı ve uygulanabilirdir sadece birilerinin bunu anlayıp toplumu buna yönlendirmesi lazım.

    herkes köle herkes sefil eşit ne güzel.. yetenekli insanlar amerika ya kaçacak dahiler avrupa turundan sonra amerika da çöreklenecek ve sosyalizm en büyük amerikancı en dahiyene amerikan planı olarak yaşamaya devam edecek. Bu elmas plandır, iyidir. Zaten bakıldığında sosyalizmin üst birimleri tanınmayan bireyleri amerikan yetiştirmesidir, kendi yaptıkları her suçu israile atar, diğer gelişmiş ülkelerede kendi yapamadıkları işleri postalarlar. Sonrada çıkarlar aa Türkiyeye yüklenmeyin fazla.. eğer binden fazla kitap okuduysanız öyle karşı çıkın ... millet araştırmadan araştırmacı kesiliyor bide .. sosyalist hurafeler emperyalizm karşıtlığı, kültür önemli ancak nasıl karşı çıktığın daha önemli. kendini pısırık alıştırıp eylemlerle rahatlamak tam amerikan icadı.

    Sosyalistler cahillere veya dincilere ya da az fazla bilgisi olmayan insanlara kitap okuyun derler ya, liberallerde onlara kitap okuyun der, çünkü liberaller kadar kitap okuyan kimse yoktur ve zaten yapısı itibariye bu böyledir liberal kişi her türlü kitabı okur , sosyalist sadece üç beş kitabın değişik formlarını yani aslında bu yüzden çok az kitap okuyolar bize göre yobazdan daha az kitap okuyorlar, okuyun araştırın bunun böyle olduğunu görürsünüz.

Yorum Gönder



 

Haberler