kimiz ki biz?

Bizler, aslında sizlerden biriyiz. Hepimiz kendi hayat hikayemizin kahramanlarıyız. Başrolde kalabilmek için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Hepimiz birer abanoz ağacıyız. Kökleri toprağa sımsıkı sarılmış, masmavi gökyüzüne dallarını uzatmış birer hayat ağacıyız. Bu hayat ağacı ormanında sizlerinde daima gökyüzüne uzanan şanslı ağaçlar olmanızı dileriz.

söz uçar, yazı kalır

Yeryüzündeki her ağacın bir hikayesi vardır. Bu blogda yer alan her abanozunda öyle.. Abanozlar kendi hayat hikayelerini yazarlar. Kök saldığımızı sandığımız bu güzel ormandan ayrılmadan önce, ruhumuzu verdiğimiz her bir abanoz ağacının anlatacak çok hikayesi olacak. Bizi takip etmeye devam edin.

KIYMALI BÖREK SENDROMU…

Öncelikle bu ilk yazım. Böyle bir konuyla başlanır mı yahu, demeyin ne olur. Ama yazmaya başlamak istiyorum. Nereden başlasam, konu ne olsa, şunu yazsam doğru olur mu, ciddi mi yazayım, esprili mi yazayım…. Derkeeennn bir türlü başlayamıyorum. Bende hayatımın önemli bir parçası olan kıymalı börekten (bildiğiniz börek bu, altında yatan başka bir neden yoktur) başlamaya karar verdim.


Mide sorunları olan bir aileden geliyorum. Dolayısıyla evimizde hep az yağlı, az tuzlu vs. sağlıklı yemekler pişerdi. Eh haliyle bu da bir süre sonra yemek karakteriniz haline geliyor. Kıymalı börek de, peynirliye oranla daha yağlı olduğu için, daha seyrek ve genellikle misafir geldiğinde (çabuk tüketildiği için) yapılan bir börek çeşidiydi…

Her neyse, ben bu karakterle 2 çocuk büyüttüm. Biri erkek, şu an 19 yaşında, biri kız, o da 7,5 yaşında… Bu 19’luk olan azıcık serpilip yemek yemenin tadına vardığında bana bir gün “sen bu kıymalı böreği hep misafir geldiğinde pişiriyorsun, hiç bize pişirmiyorsun” dedi. Haydaaa bir bozuldum ki anlatamam. Önce ciddi olarak ele aldım konuyu. Nasıl, nedir, nayır, nolamaz tarzında. Fakat baktım ki iş uzuyor (beklide yılların getirdiği bir alışkanlık da olabilir diyerekten) evde saha sık yapar oldum. Bu duruma alışan 19'luk, işi azıtıp börek yaptığım günlerde de “anne akşama misafir mi geliyor” demesin mi. Anladım ki olay börekten kaynaklanmıyor, olay beni kaşıma yolunda ilerliyor (erkek çocuklarının anneleriyle anlaşma yolu bu diyelim, bu konu uzun başka bir zaman değineceğim), ben de olayın eğlence tarafında yer almayı tercih ettim.


19’luk üniversiteyi kazanıp yaşadığımız şehirden ayrıldı. Yanımıza geldiğinde yada yurttaki arkadaşlarıyla yesin diye var gücümle daha sık kıymalı börek yapar oldum. Ancak atladığım küçük bir ayrıntı vardı. 7,5’luk (kızımJ) bu börek konusunu büyük bir hassasiyetle takip edermiş meğerse (haliyle serde kıskançlık yatıyor) ve böreğin 19’luk için özellikle yapıldığını kısa bir süre içerisinde çözmüş.


19’luk “misafire yapılıyor bu börek” derken, 7,5’luk bunu “abiye yapılıyor bu börek” şekline çevirmeyi başardı sağolsun.


Günlerden bir gün yine ben tepsi başındayım, hummalı bir biçimde misafire değil, oğluma börek yapmanın haklı gururunu yaşıyorum. Bir yandan da kızımla sohbet ediyorum. Bana özetle “bu börekten artarsa ne olur” diye sordu. Bende artan yemekleri küçük poşetlere koyup derin dondurucuya koyduğumuzu, ihtiyaç halinde ısıtıp yediğimizi falan anlattım. Bana ağlamaktan patlamadan önce söylediği son söz şu oldu “sen abime hep taze börek yapıyorsun, bana hep dondurucudan yediriyorsun….”


BOL KIYMALI BÖREKLİ GÜNLER DİLEĞİYLE……

1 yorum:

  1. Kuzin Abla dedi ki...
     

    ellerine saglık sardunyam :)

Yorum Gönder



 

Haberler